lan internet aldığıma pişman oldum. gasteler, filmler, kitaplar, süper ligler, bloglar, twittercılar, ünlüler, youtubelar, sözlükler, feysbuklar ne sıkıcısınız olum siz.
arctic monkeysin son albüme baktım mesela harbiden kötü. yorumlara bakıyorum "hazmedilmesi gerekiyor " diye güya laf. amk bi önceki albüm de farklıydı bu tarz bi albümdü ama güzeldi şarkılar canlıydı bu albüm de aynı havada işte daha "ayakları yere basan melankolik" bi albüm bazılarının deyimiyle ama kötü amk dinleyici için bi hayal kırıklığı ötesi yok. diğer proje işlerine devam etsinler böyle yapacaklarına daha iyi yani ne bu. illa bi anlam çıkarıyosunuz hemen. eskilere bakınca 10000 kere de dinlesen bi bok olmaz işte bu albümden.
bu ara bi de onur ünlü baya meşhur olunca hep bi şiirleri, dizileri, filmleri filan çok övülüyor. ben de severim ama iyice bi garip oldu artık. herkes leyla ile mecnun izliyo, murat menteş okuyo, ah muhsin ünlü şiirleri paylaşıyo. yakında alper gencere de el atarlar bekliyoum. sanat alemimiz genelde benzer tiplerden, benzer işlerden oluştuğundan insanlar sıkıldı herhalde bunun için yöneliyo biraz da. lakin birisiyle bişey konuşuyosun mevzu oraya geliyo hemen. tartışırken de hep oralardan laflar filan olunca sıkılıyom hemen.
"ne ikna edici bir intihar girişimidir..." -değil amk!
"ama bak bir erkeğin hayatında..." -yoktur amk!
ne lan bu?
ben de seviyorum ama ben şunları seviyorum:
kızağımı kırdım çünkü
kırıldı orta direkler
güleceğim tutuyor bu yüzden"
yahut biz biraz erken tükettik herhalde.
akademik tartışmalar daha bi sıkıcı sonra ben yorum yapınca anlaşılmaz oluyorum. ama öyle yani artık felsefe aleminde en popüler figür zizek mesela. 4-5 sene evvel önce takip etmeye başladım hala da izlerim. adam yıllardır anlatıyor ama o bile saçma sapan yorumlara ya da sahiplenmelere maruz kalıyor. bizdeki tartışmaların geriden geldiğini, sıkıcı ve kısır olduğunu yeni anladılar herhalde şimdi radikal gazetesi sürekli çevirilerini yayınlıyo. bugün de türkiyeyle, israille, çok kültürcülükle ilgili yorumların olduğu röportajını yayınlamışlar. tesadüf, EAP ın ruhuna mütevazı bir katkı diye yazdığım şeyde bahsetmiştim bundan.
şahsen ben teorisini destekliyorum, okuyorum, takip ediyorum. ama benim yakınlığım, onu okumadan önce de öyle düşündüğüm içindir. hayatın anlamını bulmak gibi bir şey değil tabi bu. öyle bir iddiası da yok zaten adamın. öyle görülen filozoflara da tepkili bir abimizdir zaten. mesela derridacılar, baudrillardcılar bu yüzden sevmiyor. -cı lar, evet. neyse bakış açısı olarak (paralaks) ben zaten öyle bakıyordum meselelere, ama benim düşüncelerim ona göre daha sistemsiz ve basitti tabi. o açıdan bi yakınlık duyuyorum ve niyeyse bana pek "anlaşılmaz" gelmiyor. çünkü kurduğu dil yüzünden "anlaşılmazcılık"la da suçlayanlar bana komik geliyor.
alışmışız çünkü marx okumadan marksist oluyoruz ya da kuran okumadan müslüman olabiliyoruz. kelime-i şahadet yetiyor gerisi de allah kerim.
zizek'in popüler olması bir açıdan anlaşılmasa da sinemadan, edebiyattan bol örneklerle teoriyi anlatması. daha da önemli entelektüel camianın ucuz saydığı şeylerle de zengin okumalar yapabilmesi.
bizde de ekşisözlük gibi popüler yerlerden sallayan sallayana. hakkında 2-3 kişi dışında net bir yorum yazabilen yok.bu sözlük hadisesinde mesela kafası almayan adamlar ama konuya biraz ilgili olanlar "kısaca deleuze baba domaltmıştır yea" diye yazmışlar " gilles deleuze vs. slavoj zizek" başlığına. sonraki yorumlar daha vahim. biraz daha konuya hakim olanlar da onaylamış bunu ama nasıl "yaptığını" yazamamışlar. "anti-ouidipus" a biraz değinmekten başka bi halt yok.
bu, kitaplarının doğru dürüst okunmadığının kanıtı herhalde. çünkü kolayca benimsenmesi ama anlaşılmadan savunulması cidden çok gereksiz. bizdeki entelektüel tartışmalar biraz da akademik sistemimiz yüzünden epey geriden geliyor. halbuki herkes bilgiye kolayca ulaşabiliyor(!) insan beyni dışardan gelen bilgiye karşı algılama sınırı saniyede 7 bit'miş. internet hızımızın saniyede 100 megabit olması bir anlam taşımıyor. burada yine zizek'ten "bugünün sorunu, insanların bilgisizliği değil, aşırı olarak bilgilendirilmemiz ama bu kadar bilgiyle ne yapacağını bilememiz." cümlesi bu yüzden anlamlıdır.
bu adama karşı tez üretebilecek bir alandan yoksunlaştıkça, postyapısalcılara bel bağlayanlar ya hala buralardan yanıt vermeye çalışıyorlar ya da kabulleniyorlar. en kötüsü de zizekin söylediği gibi "benim en büyük korkum dışlanmak değil, kabul görmek" cümlesi de bu yüzden anlamlıdır.
neden kötü? çünkü sömürüyorlar ya da yanlış anlıyorlar. büyük oranda yanlış anlaşılıyor. çünkü, atıyorum derridayı sahiplenen kafa, bu adama da aynı kafayla bakıp anlamaya çalışıyor. hayatınlarını değiştirecek, kilitlenen, kısırlaşan sorunlara hap gibi cevaplar verecek sanıyorlar.
bu yanlış anlamalara en son lady gaga olayı tüy dikti. magazinleşmesi sorun değil bence ama bi aklı evvel yazmış mesela et giyme olayına verdiği söylenen (yanlış anlaşılan) cevaba ilişkin: " ve onun etten elbisesinin aslında kadın vücudunu et gibi gören ataerkil baskıyı anlattığını öne sürdü."
canım kardeşim, bu adam asla böyle bir şey söylemez. magazin kısmı bu açıdan önemli değil ama bu yanlış anlama önemli işte. böyle bir şeyi öne sürdüğü iddia edilen "communism knows no monster" yazısını da okudum ve alakası yok. hani hiç okumasam da emin olun "dünyada bunu söyleyecek en son adam o dur" derdim. bu haberi yazan da radikal gazetesi. her gün zizek'ten haberler yapıyor ama zahmet edipte 1968 kitabındaki ataerkillikle ilgili yazılarını okumuyorlar hiç.
bu adam tam tersini iddia ediyor zaten. gerek kadın, gerek simgeler, gerek protesto, gerek ataerkillik konusunda bu tarz yorumlar yapanlara karşı çıkıyor. adamın karşı çıktığı fikirleri onun ağzından aktarmak harbi andavallık. bu yüzden kabul görmese daha iyiydi. siz tutun bütün tezi tümden yanlış anlayın sonra her allahın günü çeviriler yayınlayın.
bu yanlış anlamanın nedeni artık modası geçmiş postmodern teorisyenleri (baudrillard'en tutun derrida'ya kadar...) sahiplendikleri gibi sahiplenmeleri derken bunu kastediyorum hap gibi cevaplar bekliyorlar. eski tartışmalar artık kilitlenmiş çünkü yeni bir soluk arıyorlar ama bu tarz bi benimsemeyle ya da sömürmeyle ikonlaştırılması iyiye alamet değil. filmlerden, ucuz romanlardan, önemsiz hikayelerden, günlük hadiselerden örnekleriyle zaten dikkat çekici ama mesele "lady gagayla aşk yaşayan marksist filozof" olarak anılması değil, yukardaki gibi "büyük" yanlış anlamalarla sıradanlaştırılması üzücü.
bu açıdan nasıl okunması gerektiğini de açıklamak bence farz. çünkü kitaplarına bakış açımız da bir garip. sık sık benzer metinleri kullanıyor ama anlaşılması açısından önemli. ben canım sıkıldıkça paralaks bakışa göz atarım hep. o zaman kadar yazdığı metinlerin hemen hepsini içerdiği için temel eseri zaten. bir de 3 bölüm artı 2 bağımsız kısımdan oluştuğu için baştan sona doğru okumak zorunda kalmıyorsunuz. toplayınca baştan sona kaç kere okudum hatırlamıyorum o yüzden ilk bölümdeki gibi pasajları tekrarlandıkça ve diğer düşünürlere de az çok hakim olmanız gerekiyor. gün geçtikçe eksikleri de anlaşılıyor sonra eleştiri yapmak daha kolay oluyor. körü körüne bir bağlılık kurmaktan kaçınmanın yolu da bu zaten. o yüzden geniş bi algı gerektiriyor. 1968 kitabı takip edenlerin bence gerektiği kadar önemsenmediği tematik bir seriden çıkmıştır. hatta kitapçık desek daha iyi. serinin matrix, stalin, david lynch üzerine yazılmış kitapları bi yana, bu kitap aslında gayet genel ve güncel durumumuzla alakalı. devrimcilik meseleleri, bugünkü solun kavranması ve geleceğe karşı tavrımız açısından fikirlerinin özeti gibi. bu kitaba verdiğim değerin boşa olmadığını, 2011 model "ahir zamanlarda yaşarken" çıkınca anladım şükür.
1968 kitabında artık teoriyi kurmaktan ziyade "iyi hoş anlatıyosun da şimdi ne yapmalıyız?" diyenler için konuyu daha fazla açıklamış. postmodernlere de yanıtlar mecvut. ve "radikal kafasındakiler" için "hazırcevap" arzularını karşılayan bir kitapçık. bence teoriyi idrak edenler için son bir özet çalışması. ama bu kitaba atıf yapanı görmedim henüz ben mi çok ciddiye aldım derken son kitabı çıktı işte. lacan ve hegel, zizek için nefes almak gibi demiş birisi. lacan için "yamuk bakmak"ı öneririm. hegelciliğini anlamak içinse "ideolojinin yüce nesnesi" kitabı (bugün kendisi pek beğenmese de) ideal bence. aslında bunlar zaten gereken şeyler. 1968' kitabındaki özetle zizek'in olayı bir tür projedir. "marksizmin dünya çapında meşrulaştırılması" diyor. 4 çıkmazda ele aldığı kapitalizmi bir tür dupuy'un"proje zamanı" dediği fikriyle ilerletiyor ve bunu da ahir gün gibi bir tür hesaplaşma algısı yaratarak oluşturmak istiyor.
radikaldeki röportaja bakınca tartıştığım insanlara anlatmaya çalıştığım şeyleri görmek hoşuma gidiyor aslında. yıllardır marksist olan arkadaşlara hegel okumadan bu işi kavrayamayacaklarını anlatmaya uğraştım, israile karşı tavır konusunda biz müslümanların israili şeytanlaştırma meselesinin bir yerden sonra ciddiye alınmamasının nedeninin, siyonizmin zaten bir tür yahudi karşıtlığı yüzünden olduğunu anlatmaya çalıştım, çok kültürcülük ve hoşgörünün bizde zaten var olduğunu söyleyince niyeyse "saf" bi osmanlı övgüsü zannediyolardı. ama bi yerde anlaşılmaz oluyor tabi ben bu kadar iyi anlatamıyorum.
ama radikal' başta olmak üzere medyanın ve bizdeki kesimlerin bu ilgisi, en başta söylediğim gibi postmodern teorisyenlerde medet kalmayınca ortaya çıkan zorunlu bi kabullenmeye benziyor. bizim entelektüellere balkanlarda lanları bizim tezlerimize yakın bir biçimde zizek anlatınca kıymetli geliyor. "belki de bugün avrupanın tamamı osmanlıya benzemeli deyince" kendimizi yeniden keşfediyoruz. bence medyadan ziyade akademik camia için ya da kuramcılar için diyelim bu kabullenme yağmalamaya dönüşmesin. bu açıdan alain badiou da bu tür gazaba uğraması yakındır.