murat menteş ve kasımpaşalı vampir

Dunyabizim.com da ki röportajdan hemen gereken yerleri kopyalayım ..

romanın konusu hakkında şöyle diyor büyük üstat :

"Konum şu sıralar bestseller olan kitaplarla aynı. Onun için açıklamakta hatta anlatmakta bir sakınca görmüyorum. Biliyorum ki ben burada bunu anlatınca okurlar daha da merak edecekler..

Kahramanımız dokuz yüz altmış bir yaşında bir vampir. İstanbullu bir vampir. İstanbul sevdalısı, son altı asırdır Kasımpaşa’da yaşayan bir Türk.

Bir gece yarısı Hayko Çepkin’in “Betaraf Et” parçasının klip çekimlerine şahit olur. “Altı üstü beş metreydi” sözüne takılır kalır. Bunu günlerce aklından geçirir. Vakti evvelinde Fatih Sultan Mehmed Han’a İstanbul’un fethinde yardım ederken işittiği hadisi şerifi hatırlar. Ona da aylarca takılı kaldığını anımsar. “Bundan da kurtulurum” der fakat dedikçe daha bir bağlanır kefen olgusuna.

Nitekim sonuçta vampirimiz Müslüman olur. İlk önce beslenme alışkanlığını değiştirmesi gerekir. Büyük zorluklar atlatır. Bir çeşit suni hayata geçer. Kasımpaşa camii imamıyla hemen her gece buluşmaya başlar. Aralarında akıllara durgunluk verecek diyaloglar geçer. Yalnız, vampirimiz yatsı haricindeki vakit namazlarını eda edememenin üzüntüsü içindedir. İmamın da önerisiyle bir gündüz gezen olma inancıyla hacca gitmeye karar verir. Arafat’ta dua edip tövbe etmesiyle sorunun çözüleceğine inanmıştır.

Olaylar gelişir.."

dunyabizim.com

murat menteş'den yine facebook durumlarımızı süsleyen cümlelerle dolu bir kitap bekliyorum ben.. eylülün 2. yarısında çıkıcakmış kitap. tam okul başladığın da trende okurum bende. 3 ay sabredicez artık . o aralarda 1-2 tane şiir patlatsa süper olur.

ne kadar gündeme karşı ilgisiz olsak da

barcelona'nın elenmesini evde şampanyalar patlatarak kutladık. aslında inter'i de sevmem ben ama iyi oldu. finalde de münih alsın kupayı. gerçi sneijder'i severim ben. ama olsun münih alsın.uzun zamandır alman ve italyan klüplerinin finalde karşılaştığını görmüyorduk. iyi oldu.

bu bütün dünyanın barcelonacı olması da bitsin artık. kendi takımım diye sölemiyorum 99 galatasaray'ı barcelonadan daha güzel oynuyordu. hücum pres , direk gole dönük oyun..bunlar sağa sola pas , boş alan yaratma falan..sıkılıyorum izlerken.izlemiyorum da zaten. 2-3 hayta arkadaşım var adamlar barcelona gol atınca bağırıyo lan evde. kendinize gelin..!

Bilimsel biröl

daha önce şahsi bloguma gelmişti adnan oktar hocamızla ilgili yazımdan sonra ondan sonra da bilinmeyen kişilerden tebrik mesajları aldığım oldu ama bu da oldu. yenilenebilir enerji kaynakları ve sürdürülebilir kalkınma muhabbetlerine karışmıştım yakın zamanda:



Sen ve Birol Ertugrul arasında
Birol Ertugrul 26 Nisan, 19:35 Şikayet Et
Sizi kutlarim arkadasim ! (bilimsel yorumlariniz icin )
Efkan Öztürk 26 Nisan, 20:02
herhalde şu enerji işleri için sağol ama bilimsel değil de yorumsal diyelim tabi ironi yoksa
varsa bişey demiyorum
çünkü sevgilimden ayrıldım dün baya mutsuzum şu an
Birol Ertugrul 26 Nisan, 20:17 Şikayet Et
Gecmis olsun hic aldirmadan yenisini ara aninda unutmaya calis basarilar ! bilimselde ironi degildi
Efkan Öztürk 26 Nisan, 20:30
teşekkürler erol sana da

Nükleer serpinti

Şemsiyemi aldım bekliyorum
hiroşima, nagazi bilmem kaçıncı enlem
hatta kapitalizm filan diyorum
sayamıyorum artık lütfen bir önlem

bi de metrobüs çok büyük kolaylık

insanlara üzülüyorum ama
hepi topu 20 duraklık
parketmiş kuşlara bakıyorum
bilhassa güvercinlere
parkta parketmiş güvercinler

süperegom emretse ne yazar

gönül ferman dinlemiyor
bi de saatsiz dolaşamıyorum
sabitimi kaybetmeyeyim diye

yatmadan evvel, kalktıktan hemen sonra

ben hep bunları düşünüyorum malum
zaman bükülüyomuş diye duyduydum
olmamam gereken zamanlara duyurulur!

amazonlar için için

hiç üzülmedim mesela
kutup ayılarına da öyle
eskimoları zaten sevmem
ikram diye karısını sunar mı la insan?

teknikli şiyir, otantik devrim

türlü türlü icatlar var
ama biz hala telefondayız
o ses var ya, o ses?
o tel var ya, o tel?
telsizini düşünemiyoruz

mantar sever misin hiç sormadım

atomlar, bombalar enderun meseleler
kruşçevden allah razı olsun
bi de staline söverler

radyoaktif madde ikazı

ilkokul duvarına çakılı tabelalar
soğuk soğuk savaşlardan kalmaymış
sesecebe ne ki?
ilkokul üçte hep yağmur yağar

yatmadan evvel, kalktıktan hemen sonra

malum ben hep bunları düşünüyorum
ama dayanamıyorum artık gel
şemsiyemi açtım bekliyorum
siren sesleri
a-ha bizimki bu olsa gerek
kesik kesik
bulut bulut nükleer serpinti!

gibileştirmedim ben bunu
erimek istiyorum
tende tuz
ben de susayım.




edirneye dönücem de yarın gene sıkıntılar filan yazamam da yine
böyle de bişeyim vardı buyrun
iyi geceler

Gün


Hayvanlara isim takılmasından hoşlanmıyorum. hatta cemşit, hurşit, cabbar gibi çocuğuna koyamadığı isimleri kediye, köpeğe takıyo bu insanoğlu. anlamıyorum. bi de komik geliyo mesela onu hiç anlamıyorum hadi komik gelir belki ona ama hayvan o isimle özdeşleşse anlarım. belki o zaman bence de komik olur ama o da olmuyo. sanki hayvan benimsemiş gibi gülüyosun hayvana: ahahaa kendini "O" sanıyo der gibi. "hurşit gel anneye" diyo kuş ordan bakıyo aptal aptal. "ben hurşit değilim ama gidiyim bari yem yerim dudaaandan" diye gidiyo sanki olmuyo yani isim konulmaktan öte, benimsenmesi gereken bişey bence. normal isim koyulmasından yanayım illaki konulcaksa. ayrıca pıtırcık, ıtırcık, minnoş, tontoş zaten bambaşka şeyler onla ilgili pek bi fikrim yok ne diyim.

neyse ben "naber lan kedi?" demeyi çok severim. grgrruurrurrrgrrrr efektlerini severim böyle kafasının altından altından bi de delirince kıssssshhhhhhhh sesi çıkarıyolar ona bayılıyorum gerisini sevmem.
köpeklere seslenirken ise "köpek" demem zamir kullanırım "gelsene lan buraya! git hadi şuraya!" vs. köpekler komik olmasın onlar normal olsun, sevecen olsun, çok yüz göz olmasın onlara hiç gitmiyo yavşaklık.
kuşlarla ise tek tek konuşamam çok gülerim çünkü. tek başına bi kuşa odaklanınca çok gülüyorum. kolları yok, elleri bağlanmış ya da kesilmiş gibi ya da bütün kuşlar bi sabah uyanmış elleri kanatlara dönüşmüş gibi bi çaresizlik içindeler o yüzden bana kuş hiç özgürlük simgesi filan gelmiyo. hiç kuş olmak istemezdim ellerim yok kolum yok ne o ya. kanadım olsun o ayrı hatta çift kanat olsun. ha kartal olur, atmaca olur onlar zaten gagasıynan, pençesiynen, gözüynen iş bitirici hayvanlar olduklarından, onlar kendilerini kurtarmış ne bakıyosun. ama diğer kuşlar çok komik ve çaresiz istediği kadar uzağa ya da yüksekten uçsun elleri yok bu çok acı bence onun çaresizliği var yani. bi de vespaya binmiş insan çaresizliği var. ayaklar önde böyle onlara bakamıyorum ben herkes güzel süper über diyo ama ben para verseler binmem kimse binmemişken, boşken güzel bitek. bi de kuşlar dememeliyim kuş demeliyim. toplu olunca komik değiller öyle bişeyler organizma işte. ama kuşları tek başına ele almalı, kuş olarak. o zaman gerçekten bu çaresizliği siz de görebilirsiniz bence.

bugün fındıklıda oturduk.
köpeee tıraş etmişler sırtında yara vardı ama temizdi.
kuşlar çok fenaydı gubarak güvercinler süperdi bi de değişik bi kuş tek başına geldi ortamın marjnali oldu. karga gibi ama benekli. ama en çok gubarak gubarak diye şişinip bağyanlara hoplayan erkeg güvercindi. herkes yeminde, suyuna bu şişiniyo böyle kendi ekseni etrafında dönüyo bildiğin üzüldüm hayvana. eli de yok nası sinirleniyodu yavrum benim..

kedi hiç göremedim zaten köpekler vardı. kedi olsaydı da kuş olmazdı gerçi.

Yatmadan evvel, kalktıktan hemen sonra..




benim adım metin

Hakkımızda


Seviyeli paylaşımlar, gündemi takip edemeyen bir projedir.

ne ahmet türke atılan yumruk, ne ülkelere göre penis boyu ortalaması, ne cinsel tercihler, ne ayşe özyılmazelin eştın kaçırla olan tivitır işleri, ne eyjafjallajökull (yazılışı üzerine o kadar çok gevelediler ki ben doğru yazılışını ezberledim bu süreçte) dağının dumanı, ne bilicanın kuyusu, ne messi, ne barça, ne de yeni anayasa tartışmaları..

Neden mi?

Çünkü, avrupaya seyahat yapma durumumuz yok ya da bir zenciyle cinsel münasebetimiz olsun istemeyiz.

bu vesileyle de değinmiş olduk

Bitirme tezi


bitmiyo lan bu :( daha başlayalı 4 saat oldu baya da yazdım gerçi:

"Bilimsel sosyalizm olarakta bilinen marksizm, alman felsefesi, ingiliz ekonomi politiği ile fransız ütopik sosyalizmi üzerine inşa edilmiş kuramdır."

bilsem endüstri meslek lisesine girerdim zamanında..

açıklıyoruz !

Ortamlar da görmüşsünüzdür can dostlarım , blog takipçilerim. Kızlar böle dışarda birşey ısmarlarlar sonra "yiyemeyeceğim ben bunu al sen ye" diyip de son parçayı size "itelerler". bu dolaba kanmayın arkadaşlar. ben bunları ev ortamlarında da biliyorum ağızlarından salya akıtarak yerler o salatadaki tavukları.Allah canımı alsınki doğru söylüyorum.

Cemiyet hayatı


Bugün sultanahmette hakan pekeri gördük. yanında bi grup insan vardı güle oynaya etrafı tarif ediyodu kolundaki kıza. ama hakan peker yaşlanmıyor tezi yalan imiş basbaya berbat bi yüzü var bi de yanmış mı nolmuşsa çok betermişsin hakan.

zafer peker var bi de daha mütevazi olanı, kendini bileni. yüzündeki garip gülümseme bana toplu cinayetten 5 sn öncesiymiş gibi geliyo.
"aslında ben daha yaşlı duruyorum ama o benden büyük, abim
" diye de bi olay var ya baktım şimdi zafer '67li, ağabeyi '63lüymüş. zaten emindim onların bu durumuna ama teyid etmek istedim.


djçağlayan & zafer peker

devamı da şöyle:
1967 yılında İstanbul'da doğan Zafer Peker'in gençliği diskolarda geçmişti. Ağabeyi Hakan Peker'in yolundan ilerleyen sanatçı ağabeyinin yardımları ve ...



diye devam ediyo.

ayrıca yeri gelmişken, bi üstteki müzik direktörümüz dj çağlayan hakkında daha geniş bilgi için:
http://www.djcaglayan.com/

21. yüzyılın en büyük felaketi


SAP KIZLAR

şuan değil ama ilerleyen zamanlarda konuya açıklık getireceğim.
bu büyük bir mason oyunu bile olabilir.lütfen etrafınızdaki sap kızları
yok edin! erkek kız ayrımı yok bu konuda hepinize diyorum hepinize ! ! !

Yayla zamanı geldi

Karadeniz damarım tutuyo havalar açtı. yaylaya çıkasım var. dün de sultanahmette kemençe duyduk güzel olduk. kentsoylu muhabbeti sıkıyo o zaman beni atalarıma dönesim geliyii. Çepniyiz lan biz türkmen yani. hani tarih derslerinde anlatılan eski türkler, atlı ve yarı-göçebe kavim olandan. aynen ondan. babamın kuşağına kadar sürmüş bişey. merak edip araştırmıştım bu göçme olayını. kısaca tarihsel şeyimiz şöyle bişey:

eskiden at üstünde zivziv gezen tipler değilmişiz. yani ilkel toplayıcılar gibi. bizim kültürümüz de göçebe ama göçtüğü yerler sabitmiş ya da belirliymiş diyelim. yazın yaylaya, kışın obaya dönerlermiş. hayvanlar filan var tabi. yoğurt da yapmışız. bi onu yapmışız zaten. sonradan ajjlık, aşiret kavgaları, kıtlık, çiniydi moğuluydu bize yüklenmeler olmuş sonra gelmişiz buralara işte. fatih sultan mehmed han da akkoyunluların üstüne yürürken vazgeçip bi yayla havası alayım biye yukarı dönmüş trabzonu fethetmiş. hatta oraya giderken orduyu bizim memlekette bi dinlendirmiş. hayatında o kadar insanı bi de üstelik devlet-i alinin ordusu geliyo bi de koskoca padişah gelmiş bi gidip görelim derken "orduya gitmek" şeysinden bizim memleket olmuş derler. yani aslında benim diyim çünkü önceki familya trabzonu ruslar işgal edince kaçıp orduya yerleşenler oluşturuyo. neyse efendim sonra biz fazla göçüyoruz diye bi de türkleşsin diye iskan ettirmişler ama bizimkiler anarşik olduğundan yerleşik hayata pek alışamıyolar netekim babannemin hikayeleri aklıma geldi bi de yayla canik lafları.. hey gidi çok değil 30-40 sene evveline kadar hala yazın yaylaya, sonra kışın aşağı obaya iniyolarmış hem de yürüyerek ya da atla. hayvanlarını götürüyolarmış, yolda türküler oluyo mesela yol havaları deniyo, ya da sevdaluk ediyolarmış filan. keşke hep öyle olsaydık diye düşünmüyorum çünkü modern hayatın cilvelerine alışmışız artık öyle dersem çok romantik oluyo sevmiyorum tabi olsaydı ama ben bu hayatın bilgisine ermeden olsaydı. o yüzden böyle kültürlere romantik ya da oryantalist dedikleri kafayla yaklaşanları sevmiyorum. bugün kentsoylu gençlerimiz yapıyo "ben istanbulluyum ama balkan göçmeniyiz aslında o yüzden kanım çekiyo herhalde balkan müziklerine dayanamıyorum abi yaağ"

yapmayın işte atanıza dedenize saygısızlık kaldıki bugün o durumda yaşayabilsen 5 dk sonra ağlarsın ha sen yapmıyosun aynı şeyi de demeyin ben de onu anlatmak istiyorum bu kültürün son şeysine yetiştim yani ara-dönem olduğumdan kapitalizme karşı olmak için bi nedenim var.
bi de o gözle bakmıyorum yani ağaç görmek, temiz hava almak için parka gidiyo mesela istanbullular. ... çok komik işte bu ehzhahe. ya da bi karadenizli kültürünü övünce faşşo oluyo gelmeseydiniz o zaman deniyo. geçen ilber hoca bi yerde konuktu müze gezme olayında anketler vardır ya istanbulun yüzden yetmişi gezmez hatta istanbulu sevmedikleri anlaşılmış dedi adam. o da "e napsın insanlar giresundan, ordudan, sinoptan buralara geliyo. imkan yok anca şehrin izbe yerlerinde bi evde bütün aile doluşuyo. geldiği yerde her şey çok iyi ama geçinmek için iş yapacak bi yer yok buraya da zorla gelince bu şartları da görünce sevmiyolar burayı" gibisinden anlattı. yani gelme de sen fındığa 2 lira verirsen sokarım öyle sanayi devrimine napsın millet.
öyle işte anarşi taksi dırayvır değil, geçen bi yerde gördüm beğendim, biz etnik köklerimiz bakımından düşünürsek devletçi olmamız çok saçma ulan iskan edilene kadar neler çekmiş ottoman. niye bu kadar düşkünsünüz deniyo e düz mantık: çünkü her şey çok güzel orda. rumlarla, ermenilerle bi de ruslarla olan kapışmalardan da öyle bi politik kültür doğmuş sonra gel istanbulda debelen. e bu sebepten de milliyetçilik var. okulda bile hemşericilik hakim
karadenizliler derneği gibi oluyoruz genelde. neyse daha fazla sosyolojik analiz yapmak istemiyorum. velhasıl yaylaya çıkacakken istanbulda açtık gözü:


http://fizy.com/s/1ah7u8#s/1aj5aj

beste: fuat saka
güfte: nihat genç

Mark günü


düşünmeden edemiyorum en güzeli marktı lan bi de adamlar basıyo masıyo taa alamanyalarda basılıyo sonra bize geliyo kısırla yanyana..
acayip işler gene..
markı da bitirdiler, alamanları da. bizim bor madenleri gibi tutmadı ama yine de iyidir bu "almanyayı bitirdiler" muhabbeti ortamda bi yerlere götürür sizi.

o değil de karnım ajj lan.. gün yemekleri olsa şimdi ne yenirdi.. :(

bi de en güzel para sayısı milyar
milyarder mesela çok iyi
milyar her şeyde çok iyi
milyon ya aşırıdır ya da azdır
milyoner ya uzan gibi hayatta devrilmez olandır, ya da iddaadan 35 lira alıp anlatan elemandır
ama milyar kime çıksa ihya eder
kimde olsa mesud eder bence
ama milyarı da bitirdiler
o ayrı

1 nisan


ayın ortası geldi ama şimdi düşündüm de 1 nisan ne a.k yaa
o gün bana dünyanın en güzel şakasını da yapsan nedir yani!?!
anlamadım ben ama
o gün şöyle manasız bişey olmuştu:

-bugün ayın kaçı la?
-tıssıhısıhtı
-ne gülüyosun olm söylesene
-ehehe bi nisan niye sordun?
-ulan ödemelerim var hesap kitap yapıyorum (iç ses: 1 nisan şaka günüdür) size bu ayın faturası geldi mi lan bana fatura gelmedi bu ay
-yok

Musa abiyle kadınlar günü

bizim apartumanın, daha doğrusu apartların en yüksek rütbeli görevlisi olur kendisi. diğer ikisi niye var hala anlamış değilim. gerçi kadın çalışıyo sağı solu siliyo ama yaşlı gibi olan hep klübede uyuyo gece gündüz. neyse musa abi de sahibesi elif hanımın gazıyla sanırsam her sene çelenk yaptırıyo
kızlar üstüne not yazıyo :) gülüyolar sonra böyle şeyler işte
eleştirmek için filan yazmadım heaa.. seviyoruz allah çarpsın
nolursa olsun
fenaa bu kariler
neyse
bi de aşlığa bakınca 3 tane anlam var dimi bildiğimiz kadınlar günü kutlanmalık, pastalı börekli çaylı dolarlı marklı gün, bi de regl oluyolar ya günüm geldi filan

bu da geçen seneki çalışması


aha bu da musa. benim yatak kırılmıştı onu tamir ederkene.
aklıma geldi lan bak bu Günü şahsi bloguma düşmüştüm ben. hey gidi ya..

Emekli huzuru



dünyanın sahibi onlar
banklar dahil!

burdan parça yollamak istiyorum



Burdan dertli blog arkadaşlarıma ve diğer takipçimiz olan, bizi seven dertli arkadaşlara ferdiden "durdurun dünyayı başım dönüyor" isimli parçayı yollamak istiyorum.

sıkıntı vol.3

çocukken yağmurdan sonra ufak su göletlerini çubukla karıştırmaca oyununu icat etmeden çok daha önceleri beri içimdeki sıkıntı devam ediyor. o zaman 7 yaşındaydım sanırım. herkes çok zeki olduğumu filan söylerdi, dedem hariç. o hep dayımın oğullarını severdi. ailemin benden bişeyler beklediğini o zaman hissettim. hayatımda bir çok değişiklik oldu ama onların istediği evlat yine olamadım (korkmayın kötü çocuk hikayesi anlatmıcam , kötü değilim zaten ben). sıkıntı yani ne olursa olsun "evdekiler ne der?" düşüncesi değil de, benim için tam tersi olmuştur hep. 3. sınıfa kadar sayfa sayfa defterlerimi ve üstündeki işlemleri kontrol eden bir babam vardı. hatta sayfa ziyan etmişsem kızardı yırtınca cilt kenarında kağıt parçası bırakmamaya çalışırdım. ya da işlemi yanlış yapmışsam kızar gibi anlatırdı. ilkokulun yarısından liseye kadar astronot olucam sandılar herhalde ki beni baya serbest bıraktılar. hiçbi şeyime karışmazlardı zaten sen en iyisini bilirsin kendini kurtarırsın falan filan. bu kendi sorumluluğumun bana yüklenmesi ilk başta çok güzeldi ama sonra en büyük sıkıntı oldu benim için. bi de o zaman kadar zeki biri olduğuma tam inanmıştım ki fen lisesi tutmayınca patladım. erkek çocuk olmak kötü bir durum ya aile senden sürekli bir beklenti içinde.. ama bunu hiç söylemeden yapıyo. "büyüdükten sonra üniversitede okulu bitir.. okulu bitir askerliği yap ve iş bul. .. iş bul evlen.." demeyip "bunları zaten senin düşündüp taşınıp hazırlayıp yapıp bitirmiş olman lazım" der gibi bakan bi ailem var. evlenince sorumluluk duygumuz kendi ailemize kayıcak ve her zaman denen o olay olucak "ailen olsun çocuğun olsun o zaman seni görücem ben" durumu.

… Burada Kant’ın ötesine geçip eklemek gereken şey, toplumsal hiyerarşinin “özel” düzeninde belirli bir yerden yoksun olmaları nedeniyle, doğruca evrenselliğe karşılık gelen toplumsal grupların var olduğudur; bunlar Jacques Ranciere’in toplumsal bedenin “paysız payı” adını verdiği şeydir. Gerçekten özgürlükçü politika “aklın kamusal kullanımı”nın evrenselliğiyle “paysız payın” evrenselliği arasındaki kısa devre tarafından yaratılır – bu zaten genç Marx’ın Komünist düşüydü: felsefenin evrenselliğini proletaryanın evrenselliğiyle bir araya getirmek. Dışlanmışların sosyo-politik uzama katılmaları için Antik Yunanistan’dan gelen bir adımız var: demokrasi.

slavoj zizek

sıkıntı vol.2

3. sınıfta matematikten ilk defa 3 alıp, eve nasıl söyliycem diye otobüsün önüne kendimi atıp atmama kararını vermek zorunda olmam gerektiğini hissettiğimden beri içimdeki sıkıntı devam ediyor. o zaman 9 yaşındaydım sanırım. ailemin benden bişeyler beklediğini o zaman hissettim. hayatımda bir çok değişiklik oldu ama onların istediği evlat yine olamadım (korkmayın kötü çocuk hikayesi anlatmıcam , kötü değilim zaten ben). sıkıntı yani ne olursa olsun "evdekiler ne der ?" düşüncesi tam bir sıkıntı benim için. erkek çocuk olmak kötü bir durum ya aile senden sürekli bir beklenti içinde..büyüdükten sonra üniversitede okulu bitir.."bitiremessen evdekiler ne der ?" okulu bitir askerliği yap ve iş bul. "bulamassan evdekiler ne der ?" .. iş bul evlen.. "evlenemessen evdekiler ne der ?"evlenince sorumluluk duygumuz kendi ailemize kayıcak ve her zaman denen o olay olucak "ailen olsun çocuğun olsun o zaman seni görücem ben" durumu.

o yüzden artık içimdeki bu sıkıntının geçmesini bekliyorum.

yazıma özlü sözle başlamak istiyorum.

Hayat berbat bir şeydir.

Arthur Schopenhauer
annem anlatıyor bebekken çok neşeliymişim. sadece gülerdin diyor. oturma odasında kenarlarına yastık koyar eline bir araba verirdim. ben mutfaktayken içerden kahkaha sesi gelirdi, orda uyur, uyanınca yine gülerdin diyor. hatta 2 yaşına kadar saçım çıkmamış, yürümemiş, konuşmamış ve kendi kendime tuvaletimi yapmamışım bunun üzerine halamlar bu çocuk gerizekalı hiç bir şey yapmıyor sadece gülüyor doktora götürelim demiş ama annem kabul etmemiş ama bunun konumuzla alakası yok. neyse bebekliğim aileme keyif vermiş sadece. cocuklugumda derslerim çok iyiydi. ortaokuldan 4,72 ile mezun oldum. lisede hiç zayıfım yoktu hatta teşekkür bile aldım bir defa. 2 senelik üniversite okudum ve şuan açıköğretim 3. sınıftan devam ediyorum. ortalama bir öğrenim hayatı yani. şuana kadar aileme hiç karşı gelmedim ne dedilerse yaptım. ne anneme ne babama bir kere bile bağırmadım hep sessiz sakin saygılı bir evlat oldum. lise ve üniversitede yazları bir yerlere çalıştım, çalıştığımı da gelip eve verdim.. kısacası hiç bir yüz kızartıcı olayım yok efendi bir cocuk olarak 21 yaşına kadar geldim. ama geçen yazdan bütün aile üstüme geliyor. annem babam halalarım herkes benle uğraşıyor. düzgün bir üniversite okumamam, doğru dürüst bir işte çalışmamam, bir mesleğimin olmaması, gece erken yatmamam, yemek seçmem, sürekli iş değiştirmem, morelimin niye bozuk olduğu, akşamları dışarı çıkmam ve bu tür sıradan şeyler sürekli başıma kakılıyor. sanırım ebeveynler çocuklarının mükemmel olmasını istiyorlar. bende herkes gibi sıradan bir insanım niye herkes benden bir beklenti içinde. sessiz, kendi halinde, tembel sıradan bir insanım işte. niye yapamadıklarım ya da yapmayacağım şeyler benden bir beklenti olarak karşıma çıkıyor. niye kendi halimde olamıyorum hiç kimseye bir zararım yokken. ben kötü biri değilim ve kötü şeyler yapmıyorum neden kendi halime bırakılmıyorum. bu sıkıntı hep böyle mi devam edecek peki ? hayat hakkatten berbat bir şey yahu. şu dünyada mutlu insan var mıdır merak ediyorum açıkcası.

sıkıntı

babam aterimi kırdığı zamandan beri içimdeki sıkıntı devam ediyor. o zaman 9 yaşımdaydım sanırım. ailemin benden bişeyler beklediğini o zaman anladım. ama hayatımda pek bi değişiklik olmadı sanırım onların istediği evlat yine olamadım (korkmayın kötü çocuk hikayesi anlatmıcam , kötü değilim zaten ben) . sıkıntı yani ne olursa olsun "evdekiler ne der ?" düşüncesi tam bir sıkıntı benim için. erkek çocuk olmak kötü bir durum ya aile senden sürekli bir beklenti içinde..

büyüdükten sonra üniversitede okulu bitir.."bitiremessen evdekiler ne der ?" okulu bitir askerliği yap ve iş bul. "bulamassan evdekiler ne der ?" .. iş bul evlen.. "evlenemessen evdekiler ne der ?"

evlenince sorumluluk duygumuz kendi ailemize kayıcak ve her zaman denen o olay olucak "ailen olsun çocuğun olsun o zaman seni görücem ben" durumu..

o yüzden artık içimdeki bu sıkıntının geçmesini beklemicem .

yazımı özlü sözle bitirmek istedim..


"Mutluluk kocaman, sevgi ve şefkat dolu, birbirine yakın bir ailenizin
olmasıdır... sizden uzak bir şehirde."
george burns

Araya ayırlık girdi, sen nerdesin ben nerde

keremin gençler şeyini görünce bu resmi hatırladım
canlarım benim.. geleceğimiz cumhuriyetimizin yılmaz bekçileri
fazilet
neyse

Seda sayanın tutan tek şarkısıydı herhalde mahsun düetini saymazsak. ve benim de günlük hayatımda kullandığım bi kupledir.

neyse değerli seviyeli paylaşımlar üyeleri ve iş arkadaşlarım, pek uğrayamıyorum, sizi ihmal ettiğimi biliyorum, ama geçen duş alırken farkettim ben hayal kurmayı unutmuşum. yarim de şikayet etti hiç konuşmuyosun artık diye. haklısınız ama cidden bişey yap(a)mıyorum artık. uyku dengem anasının amı oldu. küfretmek istemezdim ama o derece iğrenç oldu. sabaha karşı uyumak filan değil artık, ya da ne biliyim arasıra hiç uyumadığım ya da arada bir gündüz görmediğim oluyodu ama nadir oluyodu, artık 12 hayvanlı türk takvimine göre yaşıyorum. öğlen gibi uyuyorum sonra akşam 7de filan kalkıyorum. allahtan günler uzadı da 1 saat filan ışık görüyorum. gerçi ben banyoya girip çıkana kadar hava kararıyo zaten o ayrı. akabinde güne başlıyorum. elime kumandayı alıp sesi az çıkan 35 ekranımla dünyaya bağlanıyorum. bazen markete gidip gaste yiycek, içecek filan alıyorum ama apartman görevlisi olan yankomşum beni görünce şaşırıyo sen niye evden çıkmıyosun filan deyu. bi de ben çok sessiz olduğumu söylüyolar ama bizim bina apart dairelerden oluştuğundan yalıtım pek sağlam değil yan tarafı gece duyabiliyosun mesela normal ses tonuyla konuşursa. işte ben buna alışınca artık gündüz nası şeyler yapıyosam gece de yapıyorum. yemek pişerken aspiratörü açıyorum, dandun bulaşık yıkıyorum, kapı pencere çarpıyorum, saç kurutma makinesi, traş makinesi vs çalıştırıyorum ama ses eden yok anlamadım ben. herhalde en derin REMlerinde yakalıyorum komşuları o yüzden uyanmıyolar. bunu da duşta düşündüm evet. çok rasyoneliz lan, bilgiye erişiyoruz hemen diye de düşündüm bi süre. öyle işte. bi de bu gidişatımı sorgulamıyodum ben. ama asıl aydınlanma şey de oldu saate baktım 6ya yirmi var ve ben bulgur pilavı pişiriyorum. napıyorum lan ben dedim. sonra bayadır müzik film vs hiçbi bok yap(a)madığımdan kendime küfrettim. yıllardır "fanzin yapacağım" adlı umutsuz projem üzerine düşündüm. öyle bi gazla düşünmedim ama valla. şimdiye kadar yazdığım topladığım ettiğim şeyleri toparlayıp yapıcam. tek başıma yapamam ama büyük oranda tek başıma yapıcam bencillikten değil de ortaklaşa oldu mu sallıyo herkes o yüzden eş dosta en son başvurucam. dünyayı sarsmaya geliyoruz! değil tabi ama heves işte ölmeden yapiyim ya uyduruktan bişey de olsa adı üstünde fanzin bu ntv bilim dergisi yapmıycam. neyse vaziyet sıkıntılı. hepten ağlama duvarı gibi oldu bu blog ama ne edeyim hayatım böyle şu an.
daha doğrusu öyleydi. sınav haftasından önce düzeltmem lazım diyodum da hemen hemen şubat tatilinden beri bu ritme kapıldı hayatım o yüzden düzeltemiyorum. dediğim gibi önceden oluyodu ama ara sıra şimdi rutine bağlayınca bünyem delirdi geri dönemiyoruz. neyse efenim sınav dönemi başladı biraz düzelttim 2-3 saat uyuyorum sonra kalkıp iş güç sonra 2-3 saat tekrar uyku. uykumu parçalara böldüm gün ışığından mümkün olduğunda faydalanmaya çalışıyorum. bütün çıldıraylara tavsiye ederim, zaman-mekan kavramınız yumicik gibi olsun. bugün mesela 4 de sınav vardı gece 3-5 arası uyudum kalktım, egzersiz yaptım, yaz geldi kapı barfiksi sezonu açıldı! sonra ders çalıştım ve sabah 7.15 de mehmet ayanla futbol sabahı diye bi program var. skytürkte total futboldan, ali eceden filan bilen bilir uzun uzun anlatmayalım. mizah anlayışı çok boktan ama genelde ilginç bilgiler verebiliyo içerilerden o sebepten dinlenebilir.

bi de mehmet ayan ve ona benzeyen isimler tam bi aracı kurum. yani sırf yorumculukları önemli değil bunları yorumcu olarak düşünmemek lazım hatta çünkü bi ayakları içerde. ne popüler, (kelimenin tam anlamıyla) ne de sıradan taraftar oluyolar. yani misal bi klübün yönetiminde olamıyolar (ki istemezler bile muhtemelen), ama sıradan tribün tafyası da olmuyolar. ama asıl işlevleri taraflar arasında iletişim kurmak bu bildiğimiz anlamda yorumculuktan çok farklı bişey. endüstriyel futboldan tiksinmemiz için bi neden de bu abiler. çünkü sıradan taraftar olsa muhtemelen müşteri mantığından nefret eder ve bu zihniyetle bi duygusal bağ kurmaz. ama bu aracı kurumlar yoluyla yönetimdekileri, yani iktidar sahiplerini meşrulaştırıyolar. bunu kötü niyetle yapmıyolar çünkü pek çok isimle irtibatları var yıldırım demirörene bakış açısı bi beşiktaş taraftarından çok farklı çünkü bi beşiktaş taraftarı o herifin sırf parası için orda olduğunu düşünebiliyo bağımsız olarak, ama aracı kurumlardakiler onlarla duygusal (bildiğimiz anlamda duygusallık, yoksa çıkar ilişkisinden bahsetmiyorum, milleti kandırmak için iş birliği filan değil kastettiğim, yoksa ne millet o kadar salak (aslında salağız) ne de bu denli bi maliyete katlanmaz iktidar sahipleri. her neyse sen şimdi hiç tanımadığın bi kötüden nefret edebilirsin ama tanıyınca kurduğun bağ başkalaşır o yüzden kötülüğünü gözardı edebilirsin. yani "aslında iyi herif ya tanısanız" gibi. insan gerçekliği böyle saçma bişeydir evet hatta ailemizde ya da etrafımızda ya da çevremizde hiç kötü yoktur gibi. tabi ben katilim diye bayrak taşıyan adamları geçin. haberlerdeki ölümlerin, kötülüklerin hiçbiri sanki bizim dünyamızda yok gibi gelir ortalama insanlara. ama aslında öyle değil elbet. ama onlar eş, dost olunca batmıyo hatta kendimiz de dahil.
ben bu yüzden saf kötülük veya iyiliğe bilinen anlamlarda inanmam. herkes herkese göre iyi ya da kötü olabilir bu onunla kurduğumuz diğer ilişkilerin ürünüdür. ve ayrıca iyilik kötülük zıttı değildir e katılırım. hatta her ikisi, her insanda, aynı anda, bir arada bulunur. bazen birini bazen diğerini kullanır da demiyorum. aynı anda bulunurlar diyorum ama simgesel alana çıkınca beraber olamazlar o yüzden baskın olan tek başına gözükür o yüzden iyi ya da kötü olur.
mesela ışıklarda bekleyen kör adamı karşıya geçiren birisi en nihayetinde iyi birisidir. ister tanrı inancı olsun işter, rasyonel bi mantıkla yapsın, ister ahlakla yapsın vsvsvs ama ya bütün bunları sırf öyle gözükmek için yapıyosa? yani ister "allah görüyo" ister "dostlar alışverişte görsün.." mantığıyla yapsın bu kötü değil midir? bunu ne ahlak ne vicdan ne de dinimiz kabul eder. ama bu adam iyi birisidir en nihayetinde. niyet önemlidir diye kesip atarız ama istisnasız her insan eylemlerinde bu iki yönlü diyalektik mantığı güder. zaten gütmezse saf ya da orospu çocuğu olarak tanımlanır. tutarlılık mantıklı olabilir ama hayatta pek bi işinize yaramaz. değişim mantığı burda devreye giriyo tabi. ama burda kastedilen şey aynı yerde sayalım değil aynı sistemle hareket etmedeki tutarlılık eylemdeki değil. artık körlerin karşıya geçmesine yardım etmeyebilirsin ama bu seni şimdi kötü yapmaz. aynı mantık burda da geçerli. ayrıca iyi olmayana kötü denmez değil mi. her iyi olmayan kötü değildir yani zıtlık yoktur işte.
yin-yang hikaye ustaaa, yani asıl olay maleviçin resmindeki gibiymiş. işte uyuyamadığım zamanlarda bunları düşünüyorum sonra sabah pınar aç-bitir salam, simit, açma filan alıp evimde yiyorum.

sıfır noktası
heaa taylır dördın gibi
ayrıyeten serdar yeni albüm yapmış, süpriz düetler varmış heyecan içerisinde bekliyorum
yaz geliyoo!

genç nüfusumuz

Ülkemizin çok sağlam bir genç nufusu var. Yaşlı insan az. Bu yaşlı insanların evde oturması gerekirken neden otobüslerde geziniyorlar ? Bütün yaşlı nufusumuz kendilerini otobüsler de heder ediyor. Tatile gidip , ikinci baharlarını güzelce geçirmek varken neden iettler ?

Derdime Çare Baytarım Yok

şimdi öncelikle hastalığım şu.
öksürüyorum ciğerden acayip hatta öksürürken rahatlıyor boğazım. ama ne boğazımda bir acı var ne de halsizlik ya da bir yorgunluk belirtisi.
öksürüğe ne iyi gelir diye sordum.
karabiber bal süt karışımı yarım saate bir şey kalmaz dendi.
bende bir bardak sütü kaynattım. yarım bardak bal ve bir yemek kaşığı karabiber ekledim.
hayatımda içtiğim en zor içecekti. bardağın bitmesiyle birlikte ter basması, alev alev yanmak, ağzından burundan solumak gibi etkileri çıktı ortaya. anneme sordum annem karabiber bi çaykaşığının ucu kadar olcaktı gerizekalı oğlum dedi. boğazımı hissetmediğim için işe yarayıp yaramadığını söyleyemeyeceğim.
gece gece aklım gitti yemin ediyorum.

Yeni Nesil Tekerlemeler

Benim adım mikrop mikrop
Karnım hep tok tok
Neden niye sormayın
Kirli çocuk pek çok

Hey Ercan ne getirdi amcan ?
Bir bardak süt heeeey
Yatmadan önce uyumadan önce
içmeli insan değil mi ercan ?

Yönetimsel Gönderi.

Sayın okurlar okumasanız da olur baştan söyliyim.

Şifreyi unuttum.

seviyeli paylaşımlar'ın formspring.me ve mynet mail hesaplarının şifrelerini unuttum. acme ya da mezar turizm biliyorsanız söyleyin bana.

formspring'e giriyim dedim. forgot your password ? diye sordu bende tıklayı verdim. maline gönderdik dedi. mynet maile girdim orda da şifremi unuttum dedim. doğum tarihi sordu bilemedim bilebilseydim gizli soru dan falan çıkarabilirdim belki.

neyse yani biliyorsanız söyleyin.

Bulüğ Çağı ve Birey Olmak xD

kardeşim 97 li. orta 2 ye gidiyor. onun yaşındaki genç arkadaşlara uyuz oluyorum. isterseniz meramımı FACEBOOK grupları ile dile getireyim.

GeNÇliq TopLaNıyORuz...!

Tvdeki Yarışmaları izLerken Ben Olsam Yapardım Diyenlr xD

ÇILGIN GENÇLİK XD

caNı sıKıLınca teLefonda *123# yapanLaR xD

Son Msj Da Ne Yazdığını Unutan Genclik xD

2oo9'u dün qibi hatırLayanLar x)

Hayat ßuySa YOKUM Acun ßéy DİENLER xDxD

işin bir de romantik boyutu var :

SéviLén nanköRse Sévén ne yapSınN !!!

Herkesin kaLbmde yeri var kiminn aLtı çiziLi kiminn üstü !

Aşk Doğru İnsanla Güzel DiyenLer..!

Bana ucuz mu diy0sun.. ama Sén Bédavasın x))

lise ve dengi okulların graffiti aşkı

Bu konu aslında eleştirilecek bir durum değil. Yalnızca çok dikkatimi çekti yazayım dedim. Sebebini düşündüm ; okullarımızdaki haylaz graffitici (writer) gençlerin okulumuza katkı sağlaması , onların da topluma kazandırılması gibi bişeyler mi acabaa ?.. Aslına bakarsanız çok kötü duruyor ya. Koskoca tek renk bina köşede okulun adı yazıyor. bari heryeri boyatın..graffitiyi okullar yerine berber ve oto yıkamacılara daha çok yakıştırıyorum ben. oralara da yaptırıyorlar..

doksanlarda vitrin olmak

Çok oldskul olmasa da evimiz de hala vitrin var ve vitrinden nefret ediyorum. içinde bardaklar var , çekmecelerin de çatallar var , fincanlar var , var da var. bu vitrinler gereksiz alet edevat almaya itiyor insanları bence . şimdiden söleyeyim eve vitrin almıcam ! (mesaj gitti mi ? ) Bu vitrinler yüzünden tv mizi sokucak yer bulamıyoruz oda da.
Yapay meyveler de ayrı bir konumuz. Her evde oldu bu meyveler ne gerek var bunlara hala anlamadım. Bununla beraber uzak doğulu biblo figürleri de baya revaçtaydı bir ara. hala da revaçta gerçi . onu da alamam ben..

bu duruma bu kadar tepkili olmam "bun design" dan alışveriş yapacağım anlamına gelmesin. 100 küsür lira veremem ben saate.