28 ekim sabahı sınıfın en zeki çocuğu (o zamanlar çok başarılıydım) olarak 29 ekim müsameresinde (aslında müsamere yapılmıyordu bizim zamanımızda ama çok özeniyorum lan) aniden sahneye çıkmama karar verilmişti. bana şiir seçmemi söylemişti kolormatik neriman. sonra ne olduysa aniden vazgeçti ve bana: "bu şiiri okuyacaksın" dedi. akabinde örgü örmeye devam etti (örümcek neriman da denebilir). her neyse şiire baktım ismi "29 ekim" yani avangard bir çalışma gibi geldi. 2 kıtadan oluşan bu eserin bir cümlesinde "cumhuriyet fazilettir" diye bir şey geçiyor. devamında "tükenmeyen bir servettir." diye gidiyor. (e herhalde hatırlıyorum çok zor değil malum) neyse ama ben fazilet ne demek düşünüyorum. eve gittim evde de düşündüm epeyce. babama sordum cevap vermedi. benim babam lüzumundan fazla tek bir kelime bile konuşmayı sevmez. mübalağ etmiyorum sadece bir fazla kelime dahi etmez. selam verilir-alınır, gazeteye gömülür, namazı kılar ve uyur. "neyse bugün de keyfim yerinde şöyle bir ne haber diyeyim" dememiştir. huy işte. (özel hayata mı girdik ne? ayrıyeten freudçuluk yapanı lacan'a boğarım, uyarıyorum!) neyse babama fazladan şeyler sormamayı o ara idrak ettiğimden sormadım. anneme sordum bir şeyler dedi ama kendi de anlamadı sanırım pek hatırlamıyorum yalan olmasın. ulan kafayı yiycem ne demek bu fazilet? yarın birisi sorsa kime ne cevap veririm diye uyuyamıyorum. yatağa girdim gene uyuyamıyorum. bir garip rüyalar, heyülalar eşliğinde uyudum, uyandım. sanki gözünü kırpar açarsın ya bazen öyle bişeyler oldu. neyse okula gittim. annem geceden yıkamış ütülemiş önlük yakalık girdik yola. okulla evimizin arası pek bir yakın olduğundan hemen okula geldim. sahne ses ıvır zıvır kurulmuş. ben hala fazilet teyim. örümcek neriman geldi yanıma:

-ezberledin dimi acme?
-ezberledim hocam yanlız şey.. fa-

derken neriman bir kağıt çıkardı şimdi şu olacak, bu olacak, istiklal marşıydı, folklördü, horondu derken şu arada da sen çıkacaksın dedi.
o ara ben fazileti filan unuttum ne zaman çıkıcam diye düşünmeye başladım. neyse en nihayetinde köşede bekliyorum zaar gibi. bir yandan tekrar tekrar okuyorum derken neriman el kol işaretleriyle beni çağırdı o ara bir şeyler anons ettiğini hatırlıyorum ama ne dediğini hatırlamıyorum zar zor çıktım. mikrofonu ayarladı ama o zamanlar şimdiki gibi uzun boylu olmadığımdan iyice bir sıkıntılara girdim. o esnada şiiri de unuttum. bir yandan kafamı yukarı kaldırıyorum ama elimdeki kağıda bakıcam diye kafamı eğince ses gitmiyor derken fazilet kısmına geldiik. ve ben iyice havale geçirmeye başladım. heyecandan gözlerim doldu. bu sefer de yazıları okuyamıyorum. gözümün önüne sular birikti, dünyayla arama deryalar yığıldı sanki.
ve bitti. ama bir ara nerimanla gözgöze geldiğimi hatırlıyorum.
sahneden indim. bahçede dizilen sınıfımın en arka sırasına doğru gözlerimi silerek ilerledim. neriman'a baktım, manasızca bana bakıyordu.
tam arka sıraya girerken, baştan aşağı (saç bıyık ceket ayakkabı dahil) kahverengi giyinmiş ortaokulların coğrafya hocası gülümseyerek (sanki beni karşılıyo gibiydi adam) "fazilet ne demek biliyo musun?" dedi. "bilmiyom" deyip sahneye döndüm.
hala da bilmem.

yaşandı bitti saygısızca.

1 yorum: