hayvan barınaklarına karşı olma durumları

yine se-pe olarak insanları mantıklı olmaya davet ediyoruz. şimdi bu hayvanlarımız gerçekten çok gariban varlıklar evet . gece 2-3 gibi eve dönerken görüyorum yerlerde yatıyorlar , üzgünler (genelde köpekler) . ufak sevgi gösterisi yapınca kuyruk sallıyorlar. onları gerçekten çok seviyorum. ama geçen evime girecem 5 tane köpek üzerime doğru saldırı moduna geçti. neyseki kartallı biri olduğum için bunların anladığı dili bilip üzerlerine yürüdüm geri kaçıldılar (sizde yapın yüzde yüz çalışıyor) . geçen spor olsun diye eve koşarak gideyim dedim. bu köpekler koşan, hareket eden varlıklara karşı bir kovalama durumuna geçiyorlar (hayır oyun için değil) . hatta geçen "bunlar kedileride, kedi koşuyo diye mi kovalıyolar acaba lan" diye kendi kendime tez uydurdum . hatta bir an "aşk hayatı seven kızlar" için "erkekler köpek gibidir önünde koşarsan kovarlarlar , kadınlar ise çiçek hede hödö gibidir" gibisinden bir özlü söz çıkarmaya çalıştım olmadı..

herneyse konuya geleyim face'de şimdi "AKP'nin ankaraya kurmak istediği HAYVAN HAPİSHANESİ'Nİ İSTEMİYORUZ" diye bir grup gördüm. arkadaşlar böyle hapishane diyorsunuz ama gerekli bunlar . napalım evimize giderken götümüzden mi ısırsın bu hayvanlar . tamam onları bizde seviyoruz. canlarımız bizim onlarda ama napalım. "kötü muamele yapıyorlar" falan diyorsunuzdur kesin ama durum öyle değil . böyle bakım evlerinde genelde yaşlı amcalar falan çalışıyorlar. sinirli insanlar oluyo bi de onlar . yani bizim gibi akıllı , kalın çerçeve gözlük takan, saçları kabarık kıvırcık, bilgi üniversiteli gençler olmuyor orda. olsalar belki hayvanlara crystal castles falan bile dinletirler. ama durumlar öyle değil .

ufakken mahallede topak diye bir köpek vardı zehirli köfteyle öldürdüler onuda . son olarak o aklıma geldi.

he şimdi gördüm grup hayvanat bahçesi grubuymuş. olsun yazıyı silemem şimdi

Bohemian Like You



seviye göklerde!!!!!!!!!

Benim kafam gece çalışır

Düşünüyorum (genelde bencil düşünürüz ya) da haklısın.
insanlar aşkları için neler yapıyolar, yapmışlar neler. dağları delmeye gerek yok değil, var aslında lazım, çok güzel bişey çünkü. şimdi sevgi emek memek muhabbetine girmiycem ama ben pek bi bok yapmadım (burası önemli bak. bilerek ya da bilmeyerek bu önemli değil) hatta bok ettim diyelim.
"ben seviyorum arkadaş!" demekle olmuyo demekki her şey. ben hep öyle kandırmışım kendimi sanki böyle yapınca sorumluluğu atmışım gibi üzerimden. kendi kendimize kıvranıp "bilsen ben ne acılar çekiyorum" yalanı, egomuza oynamak gibi bişey. oyuncak için yalandan annesine ağlayan çocuk gibi işte. çıkarım yapmıyorum, söyleyemediğim şeyleri söylüyorum.
belki bi şeyler değişmiycek ama senden çok özür dilerim Zeynep.
hakkaten delirdim herhalde ben

işbu yazı itirafımdır.

ama seviyorum napim (tokat atıp kaçan eren gülüşü)

teknolojiye yenik düşen sektörler


logizmo.. dün arkadaşlarla çay bahçesinde kabak çekirdeği yiyip, çay içerken aklıma geldi. logizmo sektörü vardı. belkide hala vardır . gazete okumuyorum ben pek . böyle 14 kontör falan karşılığında bize dandik dandik telefon melodileri volpeypırlar falan yollarlardı. bende zamanında bi miktar kontör domaldıydım. neyse bu da böyle nostaljik bir yazıydı.

Sahilde döner yeme projesi


*temsili resim


Sahilde yürüyor idim, pek öyle şiirlik değil
yürürken sahildeydim diyelim
sağda: devyarasa kayadan legolar
solda: kısır tropik meyve ağaçları içtimada
gariplerin başı sarılı
belediyemizin iklime uydurma çabası
neyse yarım ekmek döner bi de kutukola
kola büfeden
sonra ateriden bi arkadaşa cep telefonu önerdim
münasip numarasının sonu 3
aksi istikamette boyacı vatandaş
sola çeke çeke yüzüp--
derken bazı şeyler var ifade etmek cidden gücüme--
zaman zaman vuruyo
boyacıya mahsus herhalde,

hayatta bir takım şeylerden rahatsız olanlar rahatsız olabilirler

ateriden arkadaşı uğurladım
ukranyalı bağyanlar karşıma,
ağaçlar arkama,
döner-ekmek yedim
et döner
biberli
martı filan yok
legolarda oynaşan yok
hava yağacak, alaboz
iyi balık çıkar
instant fisherman yok
bizde balık-ekmekte yok
deniz kara
aramızda mesafe çok
aksi bizimkisi sevmiyo öyle şeyler
hamsi var, hamsi çok
rıhtım açık, gemi yok
sahilde yüzmek de yok
denize bok atıyolar
kanalizasyon nasıl iğrenç bir yer olabilirki?

berbere mi gitsem?
berbere bi gitsem
her yer zarar
kayıktan pompalı tüfekle rus kefali avlamak çok komik
yunuslar kıkardarlar

Pekte seri olmayan katilin günlüğü


pekte seri olmayan katilin günlüğü:
ellerini yıkamadım

pekte cimri olmayan veznedar günlüğü:
bugün çok para saydım
çok para
bizim meslek öldü

pekte hasta olmayan doktorun günlüğü:
bugün eldivensiz çalışacağım

pekte uykucu olmayan büfecinin günlüğü:
bugün hiç para üstü vermedim
pekte pişman olmayan hırsızın günlüğü:
kocamı seviyorum
mavi gömleğiyle

pekte küfürbaz olmayan gardiyanın günlüğü:
ayağım ağrıyo
bu hafta yokum

pekte uzun olmayan yorgancının günlüğü:
uykum geldi, maçı aç

pekte sarı olmayan köftecinin günlüğü:
5 kala TRT2'yi aç
aha yok geçmiş

pekte kadın olmayan travestinin günlüğü:
kadının .mı var
-in the name of duygu asena

pekte sıkıntısı olmayan çocuğun günlüğü:
bugün zincir attı

pekte şair olmayan olmayan adamın günlüğü:
batak atak mı Gökhan?

T.M.İ.



kafkayı anlıyorum : sarıkamışta bişeyler yazıp çizdiğim ufak bi not defteri vardı, dönerken çöpe attım.
ama atarken yırtmadım hiç. belki bulan olur da bi hikayeler döner diye açık kapı bıraktım kaderimde. gerçi kim bulacak kar yağmıştır bile üstüne.

çift kişilik yataktan yazıyorum, piksel piksel döşüyorum, donla yazıyorum ama
yarım hikayelerimize bir yenisi daha eklendi yiğit-kerem ikilisinden 8 adamlı bi hikaye
kurguyu da sen yap anlarsın dediler derken anahtarı börgır king de unuttum
köprüde inip ıssızlardan karşıya geçtim geçmeden biraz istanbula da baktım
sonra dedim ki "ben mi gidiyim?" eski ben olsam gitmezdim de, çilingirle hallolur uğraşamam desem de gittim, buldum, güzel oldu.
tam da kapanıyodu heaa.

insana kendisinin yaptığı kötülüğü başka kimse yapamaz dedi bugün biri. kimdi unuttum.
aslında ben her şeyi unuturum. lakin sigara içmeyi unutmam. sivil hayat garip geliyo hala. çay içerken mutlu oluyorum. tadı güzel geliyo. bazen de geri dönesim geliyo. ölüm dürtüsü herhalde.
ben zizek i, lacan ı, kutsal teoriyi filan da unuttum. düşünemiyorum epeydir. canım istemiyo. müzik dinlemeyi de unutuyorum ama dinleyince memnun oluyorum. masaj çok müstehcen bi şey. ona benzer bi his gibi.

ev güzel şey. ev almak lazım.

iş teklifi aldım. memnun oldum. ama reklam işini becerir miyim bilemiyorum. camperım var hazırım aslında ama kereme filan söyledim hemen atla dediler. doğru aslında da . mesele becerip becerememek de değil de. bilgi üniversiteli homo gibi konuşan parlak tipler değil de. içimde başka bi his var anlamadım ne. şey gibi. ben başka bi iş istiyorum.

koşucak yer buldum 6 da kalkıp koştum bugün. 2-3 sokak aşağıda parkımsı bi yer. "parkta park eden kuşlar." güzel ama koşmak. cidden güzel. huzur verici. bu sabahta koşarım herhalde. 1-2 saat uyuyup kalksam güzel olcek. sonra gelir tekrar uyurum. geceleri pek uyuyamıyorum sık sık uykum bölünüyo karışık ruuyalar.

askerliği unutamıyorum. bahsetmek istemiyorum.

Sarıkamış hatırası

Bir kalır uzun resimlerde anısı sakallarımızın
Urban içinde üşüyüp üşüyüp kaldığımızın

Bir Kalır yanık yağlar kokusu şehirlerde
Uzun nehirlere binip uzaklaşmadıkça

Bir Kalır yabancı yataklarda o oteller
Meydanlar heykeller sizin olmadığınız o her yer

O çok yalınç gerçekli gelip gitmeler

Bir kalır uzun duvarlar ve onların dipleri
Bir kalır yılgın adamların hep "Emredersiniz" dedikleri

Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız
Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız

Tükenir dağınık diriliği kaşıntımızın bir gün
Bir kalır uzun kitaplarda anısı çok üşüdüğümüzün

Kısa dönem-uzun dönem, poşet, alt devre-üst devre, torun-tombalak, nöbet, yanaşık düzen, hijyen, mıntıka, "olur mu?", "ben mi yapayım?", "yapacak bişey yok", "zoruna gitmesin", "72 çay 1'i açık", "ızdırap mı olayım", "yazarım tutanağını", "atarsa", "zaten 5 Ay askerlik yapıyorsunuz", "bugün nöbetçi çavuş sensin", "3-5 nöbetçileri hadi laaa!", "muhabere içtimaya boşalt!!!", başı boş köpekler, karga, çarşı, "nöbetçi subay kim bugün?", buğday çorbası, -30 derece ve Sarıkamış. Hepsi bitti.
Vatan Sağolsun!

kaybedenler :(

efkan'ın da teyidini aldıktan sonra sp olarak kaybedenler klubu hakkında bir yazı yazabiliriz.

ANNESİ DİNLEDİĞİNİ BİLE BİLE POMPA MUHABBETİ YAPAN, CİLLOP GİBİ KIZI UFKA BAKMAK UĞRUNA KAÇIRAN ADAMLAR BİZDEN DEĞİLDİR, OLAMAZ.

ya arkadaş tamam güzel film, geçmişi var radyodan falan iyidir hoşturda 7 den 70 e herkesin ıssız adam olması gibi oldu bu işte.
dertlere laflara bak allah aşkına
hayatı kadıköy sokaklarında öğrendim....
postmodernizimin bilişsel durakları diye kitap çıkartırsan kimse okumaz tabi a.k
hadi herşeyi geçtim kaybedenler klubune bak motorun var istediğin an bi kızla sevişebiliyorsun yayınevin var barın var fotoğraf çekiyosun pikaplarla uğraşıyosun sonra çok yanlızıııııım diyo inliyosun senin ben ananı sikerim işte.
kadınlar şöyle yapar böyle yapar sonra böyle olur gidiyorum geri dönebilmek için falanlar filanlar çok baygın bu iş ya.


ayriyetten siz ikiniz bu tiple her gece başka hatun kaldırdıysanız biz sp olarak spartacusuz, snopi doguz, ezeliz.



+ bazen gidemez
- bazen hic gidememekten korkar. bazilari sonsuz neseye dogar
+ bazilari sonsuz geceye...
[Efkan Öztürk]
Şikayet Et · 11:12
hay ananızın amı ya
askerde ne güzel kafam rahattı
kekolarla
sıçmayı bilmeyen adamlarla
gelcem
hemen bunlar sarcak
dört bi yandan

başarılı erkeğin arkasında duran kadın şeysi

"her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" diye bir laf var hani genelde futbol-magazin, sanat- magazin, sosyete-magazin programlarında görürüz. baya saçma bir laftır bu. ipe,sapa yaramayan, bir işi beceremeyen bir herife kadın nasıl bir destek sağlayıp başarıya ulaştırabilir ki ? bir kadının bi herifi sevmesi için, herifin bi işe yaraması lazım yani. kendimden biliyorum, öğrenciyim, ot gibi yaşıyorum, kız piyasam düşük o yüzden .

iş bulucam, yorulucam , kovalıcam bişeyleri falan. başarılı olucam . sonra bi kadın gelcek, işin bütün kaymağını o yiycek . ne güzel sistem lan .. yazımı çok özlü bir sözle bitiricem.

"Erkekler bluetooth gibidir! Yanındaysan bağlılığı iyidir, uzaklaşınca yeni aygıt aramaya başlar :)) "


bu cümleleri yazıp, paylaşanları yok edicek bir tim hazırlıyoruz.

mp3 playercılar (bende özledim bende)

insanın ruh halinden de olabilir , başka şeylerden de olabilir. gerçi ruh halindendir o herhalde ya başka şey ne olacak ? neyse arabesk müzik dinlemek isteyebilir. şimdi arabesk müziği geri kalmış insan müziği olarak düşündüğümü sanmayın. olayı oraya getiricem zaten.

sabah kalktım bugün. modern insanlar gibi duş yaptım sabah. ama sürekli duşta şunu söylüyorum "bendeee özlediim bendee resmiin var şuaan elimdee sana koşmaakkk isteriiim derman yok dizlerimmdee" özellikle şu bölümü tekrarladım " saaaanaa koşmak isterim derman yok dizlerimde" ferdi tayfur'un bir parçası bu. çokta güzel bence. ama benim böyle mp3 playerıma bakan bazı alternatifci dostlarım var onlar "bu ne alaka lan" falan diyorlar. o yüzden bir açıklama gereği duyuyor insan ama böyle böyle anlatamıyor. yani anlatınca da mantıksız geliyor. o yüzden böyle yazıyım dedim.

he şimdi bunu okuyan arkadaşlarım "beni mi anlattın" derse. kimseyi anlatmadım ya aslında. bu öle kafamda kurduğum bi problem. duşta düşündüm "bu şarkıyı koyarsam acaba mp3 playera , biri dinlese , nasıl bi açıklama gereği duyarım diye" ... hadi herkeşe iyi pazartesiler ben trene gidiyorum.

bir küçük macera - 3


-abi top şişircemmmmm

içerdeki çalışan insanların hiçbiri tamer'e ve tansel'e bakmıyordu. daha yüksek bir sesle.

-abiiiii

-he

-top şişirtcem

- he ver..


fıss tıss. şişirdiler topu. 5 kuruşluk sembolik bir rakamda ücreti verdikten sonra topu sektire sektire mahalleye doğru yol almaya başladı çılgın ikilimiz. tamer 6 yaşında olduğu için genelde maçlarda fasülyeden oynardı. yani attığı goller ve yaptığı fauller sayılmazdı. tansel ise ilkokul 1'e gittiği için takımda yer bulabildikce oynuyordu. driplingi iyiydi..

tansel heyecanla sordu :

-hiç gerçek topla oynadın mı ?

-yok oynamadım

-gerçek topu sen elinle kaldıramassın zaten. pas verseler bayılırsın amk

-alala niyeki?

-kuzenim almanyadan gerçek top getirmişti bi keresine. çok ağır bir top.

bu gereksiz ama tamer'i şoka sokan muhabbetten sonra mahallenin girişe geldikleri sokakta birden arkadan bir ses duyup irkildiler..

-LAANNN ŞİŞŞŞ!!

bu arka mahalledeki cemil ve yiğeni yunus idi. birinin elinde domates, diğerinde patlak top şambreli vardı. tamerlerin arka mahallesinde roman vatandaşlar otururdu. kendilerini televizyonlardan çok neşeli insanlar olarak tanısak da genç yaşlarda çok hırçın ve kavgacı olurlar bilirsiniz..

tamer ve tansel saf saf çocuklara doğru baktılar.

- yunus geçen hafta kaybettiğin top değil mi lan ?

-hee aynen o . ver lan topu.!

tamer bunun bir dümen olduğunun farkındadır :

- top erhan'ın bi kere .

cemil gerçekten bu bilmiş cevaba çok sinirlendi ve kurnazca bir cevap verdi tamer'e

-sikerim erhan'ın sülalesini lan ver şu topu..

küfürler tamer'in suratında yankılanırken yunus çoktan topu alıp avucunu tamer'in yanaklarıyla dolduracak güzellikte bir tokat için elini kaldırmıştı

-şııraaaakakkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk

tamer ve tansel durumun şokunu atlattıktan sonra mahalleye doğru koşarak geldiler. gerçekten çok heyecanlıydılar . heyecandan fazla korku içlerinde geziniyordu. erhan acaba onlara ne diyecekti ? intikam alınacak mıydı ? yoksa "parasını verin lan topumun" diyerek küçük kahramanlarımızı sahipsiz mi bırakacaktı mahallenin fedaisi erhan..

çocukların toplandığı yere geldiklerinde bir kalabalık ile karşılaştı ikilimiz. erhan hemen ayaklandı ve :

- çatçatlar geldi mahalle maçı yapcaz. siz oynamıonuz ama he . verin topu.

- erhan abi topu cemille yunus aldı. sülaleni sikerim dedi sana (nefes nefese konuşuyor)

çatçatlar ve erhan kendi mahallesi karşısında önemli bir karar vermeliydi. belki o son küfür olmasa tamer'den para isteyebilirdi fakat o küfür olayın rengini değiştiriyordu. cemil'i de hiç sevmezdi zaten. okulda teke tek kavga etmişlikleri vardı. erhan etrafına baktı ve

- toparlanın lan gidiyoz. çatçatlar geliyonuz mu siz ?

çatçatlar futbolu iyi oynayan ama kavga işlerinden pek anlamayan bir ekipdi. o yüzden erhanlar çamurla falan bir şekil yeniyorlardı. çatçatlar geri durmak ister gibiydiler ama ekip başı mustafa "geliriz" diyince hepsi birden hareketle gerilim dolu bir yolculuğa çıktılar . hedef çingene mahallesiydi ... tamer en arkadan elinde ufak bir sopayla duvarlara sürterek ekibi takip ediyordu. onun ilk kavgası olacaktı.

bir küçük macera - 2


macerelar yeni başlıyordu evet..

tamerin daha yeni kalktığını gören annesi karnının aç olacağını düşündüğü oğlu için ufak bir ekmek arası hazırladı. o sırada balkondan aşağıdaki arkadaşlarının top oynadığını gören tamer kot şortu ve üstünde "cinyuz" yazan tşörtünü giydi. tam evden çıkarken annesinin ona verdiği ekmek arasını aldı. merdivenlerden koşarak inmeye başladı.2 . kat merdiven arasında otomatiğin sönmesiyle kısa bir gerginlik yaşadıysa da "otomatik lambası"na ulaştı ve ışığı yakıp güvenli bir şekilde sokak kapısına ulaştı. otomatiğe bastı "cıztt" kapıyı açmasıyla

ŞARIIAKJAKKPAATTTTTTT

sesiyle futbol topunun yüzünde patlaması bir oldu. elindeki ekmek arası daha 1 ısırık almışken yere düşmüştü. suratı kıpkırmızıydı. ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. canının acımasından çok ekmek arasına üzülmüştü. hem şimdi ağlamassa arkadaşları canının acımadığını düşünerek onunla dalga geçicekti, ama ağlarsa da annesi aşağıya inecekti ve bu yaramazlık yüzünden 1 gün sokağa çıkarmayacaktı onu. gerçekten çok inanılmaz bir sabah yaşıyordu tamer. 1 sn daha düşündü ve ağlamamaya karar verdi. en sevdiği arkadaşı tansel ekmek arasının üstündeki tozları üfledi ve tamer'e geri verirken "bişey olmadı olm tozdan bişey olmaz ben hep yiyom" dedi. bu az da olsa tamer'i rahatlattı. "ölmem herhalde" diye düşünerek yemeye devam etti. suratına top geldiği için kendisini "sakatlanan futbolcu" olarak ilan edip ekmek arasını bitirene kadar kendine tedavi uyguladı..

saatler ilerlemiş öğlene doğru geliyordu. mahalledeki çocukların sayısı 7'i bulmuştu. bu tek kale maç demekti. aralarındaki en büyük çocuk olan erhan topun havasını beğenmediğinden tamer ve tansel'i top şişirtmeye yolladı . arkalarından da bağırarak "koşun olm saat 1 de tusubasa başlıcak" dedi. tamer "tusubasa'da acaba ne olucak? bisikletçi bizden para alcak mı? pembe sakız mı alsam?" gibi saf düşüncelerle kankası tanselle bisikletçiye doğru yola koyulurken başına geleceklerden habersizdi..

bir küçük macera - 1

22 haziran 2010 da hikaye yazmaya başlamıştım tabi ki her proje gibi buda yarım kaldı, taslaklarda durmasın bari yayınlıyıverelim


...........ZOOOOooooOOoooOoOğğğĞĞğğĞĞĞĞĞHHHıııııııı......
üst kattan gelen duvar delme sesiyle gözleri bir anda açılmıştı. aslında tam da açılmamıştı. sol gözünün yarısı dünyanın en acayip maddesi olan çapak yüzünden görmüyordu. hemen parmağıyla müdahale etmek istemişti ama çapak göz kapağının içinde üst tarafına doğru kaymıştı.müdahaleye devam etmek istiyordu ama gözüyle uğraştıkça gözündeki yanma hissi daha da artıyordu. gözlerini hızlı hızlı açıp kapatması dolasıyla diğer gözündeki çapakta gözünün yüzeyinde dolaşmaya başladı. bir yandan üst kattan gelen matkap sesi, bir yandan açlık, bir yandan gözlerinin yanması ve sulanması henüz yeni uyanan bu insanın kafasında ilk defa intahar etme duygusunu oluşturdu.kalktı banyoya doğru ilerledi ve yüzünü gözünü suyla yıkadı. bir anda çapaklardan kurtulmuştu. bünyede hafif bir sevinç olsada açlıktan dolayı oluşan mide yanması devam ediyor ve matkap sesi hala kulaklarını rahatsız ediyordu. mutfağa yöneldi, ekmek dolabından bir parça ekmek kopardı. bu esnada matkap seside kesilmişti. artık intahar etmek istemiyor, hayata umutla bakıyordu. oturma odasına geçip televizyonu açtı. tom ve jerry'nin maceralarını izlemeye başladı. bu esnada evde kimsenin olmadığını farkederek telaşa düştü. bütün odaları dolaştı. ve kimsenin olmadığına emin oldu. telaş yerini mutluluğa bırakmıştı. bu onun evde ilk defa yanlız kalması demekti. ne yapacağını şaşırdı ve suratındaki gülümsemeyle birlikte donunu indirip halıya işemeye başladı. müthiş bir deneyimdi bu olay onun için. çişi bittiğinde hole doğru yürüdü. holde yere yattı. her istediğini yapabiliyor, özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu anlamaya başlıyordu ki dış kapıdan kilit sesi geldi. ayağa kalkmasıyla annesinin içeri girmesi bir oldu. hemen suratına bir masumiyet ifadesi alarak annesine gülümsedi. annesi de ona anne gülümsemesiyle karşılık verdi. hemen içeri koştu ve televizyonun karşısındaki çekyata zıplayarak çizgi filme devam etti. o sabah burnunu hiç karıştırmamasına rağmen ne sabah oluyordu ama. henüz 6 yaşındaki tamer için macerelar yeni başlıyordu....

şifre hatırlatma servisi

şifremi unuttum maile şifre sıfırlama isteği göndericem ama tabi ki bu çok zor ve meşaketli bir yol. bu karakterler ne amına koyyım ya nasıl yazabilirim ben bu karakterleri oraya ?

işçi bayramı a.k.a halkın anasını ağlatma günü


malum benim iş yeri taksimde, meydana 5 dk uzaklıkta. işe gidebilmem için otobüs minübüs dolmuş metro hemen hemen her ulaşım aracını kullanabilirim. ben her metropol insanı gibi metroyu kullanıyorum. şift düzeniyle çalıştığım için pazar günü sabah 9da işimin başına geçmem gerekti. evden çıktım paşa paşa levent istasyonundan metroya bindim. metrodaki güzel kıza aldırış etmeden uyukluyordum ki sayın yolcularımız şişli bu yöndeki son istasyonumuz demesiyle bugunun 1 mayıs olduğu aklıma geldi. metrodan çıkarken neyse atlarım taksiye şişliden ne yazar en fazla zaten diye bütçe kontrolu yaparken şişli de bile tek bir araç olmadığını gördüm. yani sike sike cehavirden taksime kadar yürümek zorundaydım. şimdi asıl olaya geliyoruz. insanların meydanlara toplanıp yürümesinin ne kadar mantıksız bir eylem olduğunu bir kenara bırakarak konuşuyorum, tamam yürüyün işçisiniz bağırın çağırın falan. tamam işe yürüyerek gitmek zorunda kalmamıda geçiyorum ama yürüken bir adama rastladım doğru dürüst türkçe konuşamıyordu ve telefonda birine eğer olaylar büyürse arabayı al ve daha önce konuştuğumuz yere gel dedi belliki bişiler planlıyorlar. benim yaşlarımda iki genç 2 bayan polise yol sordular yalandan böyle kibar konuşmalar falan polisler arkalarını döndüğü an yerim seni bebeğim faln böyle bi sarkıntıkıklar falan. 2 kere kapalı dükkanlarının camlarına bir şeyler yazan elemanlar gördüm. sonracığıma bi şarkı çalıyor devrimin kanlı yolunda bilmemne bilmemne. bu ne biçim bayram a.k ya. hakların özgürlüğüymüş işçinin hakkıymış bilmemneymiş dümenden işler. sabah sabah sinirlerim tepeme çıktı yemin ediyorum.